Olgay Karagöz
İstanbul'un Ritmi (Rhythm of İstanbul) sergisi Akbank Sanat'ta açıldı. Küratörlüğünü Gisela Winkelhofer'in yaptığı sergi altı uluslararası medya sanatçısını biraraya getiriyor. Akbank Caz Festival'nin 20. yıldönümüne paralel olarak düzenlenen sergide ritim, ses ve ışık ögelerini kullanan çalışmalar dikkat çekiyor. Serginin giriş katında bulunan "Dominique", aynı isimli dansçının simule edildiği, farklı dans figürlerini izlediğiniz, boyutu ve akışkanlığı hissettiren, performansçının hareketlerinin lazerle yansıtıldığı bir ışık heykel. Çalışmanın sahibi Stephan Reusse ile İstanbul, "Dominique" ve sanat-teknoloji ilişkisi üzerine kısa bir görüşme yaptık.
Olgay Karagöz: "İstanbul'un Ritmi" sergisi için geldiğiniz İstanbul'u nasıl buldunuz, ritmi hissedebildiniz mi?
Stephan Reusse: İstanbul'a daha önce bir kaç sefer gelmiştim. Her gelişinizde algıladığınız değişim inanılmaz, burası gerçekten değişimin hiç durmadığı bir şehir. İstanbul'un diğer metropollerele karşılaştırılamayacak kadar kendine özgü ve özel bir ritmi olduğunu düşünüyorum. Şehirden muazzam bir büyü ve iyimserlik fışkırıyor, sokaklardaki enerjiyi hissedebiliyorsunuz. Bu enerji potansiyeli sanatsal yaratıcı süreçlerin ortaya çıkabilmesi için çok ilham verici.
O.K: Çalışmanıza adını veren "Dominique" kimdir ve bu çalışmadaki rolü nedir?
S.R: Dominique Mercy bir dansçı ve aynı zamanda Pina Bausch dans topluluğunun sanat yönetmeni. Dominique ile birlikte performatif bir ışık-heykelin ve dansın biraraya geldiği bir kareografi hazırlamıştık. Bu sergide yer alan çalışma, performansçının hareketli hatlarının lazerle yansıtıldığı bir ışık heykel. Dansçının hareketleri müziği simule ediyor ve belirsiz hatıraların uyanık kalmasını sağlıyor. Zaten çoğu çalışmamda ikonlar ve bellek görüntüleri üzerinde duruyorum.
O.K: "Dominique" izleyici üzerinde nasıl bir etki bırakıyor?
S.R: Bu bir simulasyon. Gördüklerimiz, gördüğümüz anda bir anıya dönüşür. Belleğimiz bu görsel bilgileri gerçek simgelerle özdeşleştirir, deneyimlerine dayanarak bir resim ortaya çıkarır. Çizgilerden kalan izler, kısmen soyut simgeselliklerinde belleğimize gerçekmiş gibi yansır.
O.K: Çalışmalarınızda teknoloji ve sanatın nasıl bir ilişkisi var?
S.R: "Dominique" bir ışık heykel olmak zorunda. Bu fikir için teknik olanakların gelişmiş olması gerekiyor. Teknoloji bir taraftan kendi yolunda ilerlerken diğer taraftan medya sanatlarına nüfuz ederek onun gelişmesini ve değişmesini hızlandırıyor. Teknikerlerin ve bilişimle uğraşanların birlikte çalışması sanat yapıtının ortaya çıkma sürecinin bir parçası haline geldi. Bir objeye farklı şekilde yaklaşan, birbirleriyle iletişim halindeki farklı elemanların biraraya geldiği kollektif bir çalışma ortaya çıkıyor. Teknoloji aşamalarındaki düşünce biçimleri, ortak görüntüyü bulma süreçlerinde bir soyutlama olarak ortaya çıkıyor. Vektörizasyon-bu teknik daha az pikselli görüntüden çok farklı- imajlara tek ve yeni bir dil katıyor. Teknoloji transferleriyle sanatçının algısı ve sanatı yaratım süreçleri de değişiyor. Medya sanatları için çok geniş imkanlar var önümüzde.
6 Ekim 2010 tarihli Birgün Gazetesi'nde yayımlanmıştır.