Piyanosunda Zamansız ve Mekansız Öyküler Anlatan Bir Piyanist: Vassilis Tsabropoulos


Sami Kısaoğlu



Geride bıraktığımız son yedi yılda olduğu üzere bu yılda festival açılış mekanı olarak Aya İrini Müzesi’ni kendisine mekan seçen Akbank Caz Festivali belki de tarihinde ilk kez bu mekanın aurasıyla müziği böylesine güzel bir şekilde örtüşen bir sanatçı ile başlıyor festivale. Aynı zamanda Akbank 19. Caz Festivalinin en renkli bölümlerinden birini oluşturan dünyanın dört bir yanından dünyanın cazı konserleri serisinin bu seneki ilk performansı olan açılış konserinin konuğu Ege denizinin hemen öte yakasından olan bir isim. Sözünü ettiğimiz isim Bizans ilahilerini yorumlamış olduğu Akroasis (2003) albümü ile dünya çapında ses getiren melodi sihirbazı Yunanlı piyanist Vassilis Tsabropoulos’dan başkası değil.

Vassilis Tsabropoulos’un ülkemizde tanınması her ne kadar ECM için kaydetmiş olduğu albümlerle olsada uluslararası arenadaki ilk çıkışını klasik müzik piyanisti olarak yapmıştı. Özellikle geç ondozuncu yüzyıl ve erken yirminci yüzyıl Rus repertuarı bestecileri olan Rachmaninov, Prokoviev ve Scriabin repertuarında usta bir piyanist olan Tsabropoulos bugün tüm dünyada çift yönlü bir piyanist olarak tanınıyor. Bir tarafta asıl ününü borçlu olduğu ve kendisini tüm dünyaya tanıtan ECM kayıtlarındaki renk cambazı besteci – piyanist diğer tarafta ise Mozart’dan Bach’a Beethoven’dan Rachmaninov’a konçertolar, sonatlar seslendiren bir piyanist. Biz 15 Ekim Perşembe akşamı İstanbul’da bu piyanistlerden ikincisini izliyor olacağız.

Caz piyanisti Chick Corea’nın da teşvikiyle kendine özgü bir doğaçlama dili geliştiren sanatçı bir yandan özünü kaybetmeden geleneksel folklörüne ve kültürel köklerine sadık kalmayı başaran bir piyanist portresi çizerken bir yandan da doğaçlamanın sınırlarında dolaşan bir piyanist olmayı başarır. Tsabropoulos’un müziğini birkaç cümle ile tanımlayacak olursak, sözünü etmemiz gereken en temel üç özellik güçlü bir lirizm duygusu, her notanın altında kendini görünür kılan gizemli sesler sarmalı ve birbirini tekrar eden inanılmaz melodik pasajlardır. Tsabropoulos’un müziği büyük ölçüde zamansız ve coğrafyasız bir müziktir. Tam olarak hangi zaman ve hangi coğrafyaya ait olduğu öngörülemeyen hüzünlü bir müzik.

Sanatçıyı daha yakından tanımak için kompozitör kimliğine ek olarak 2000’den günümüze ECM için kaydetmiş olduğu 6 albüme kısaca değinmek yararlı olur. Başlangıçta da belirtiğimiz gibi Akroasis albümü Tsabropoulos’un kariyerinde büyük ölçüde bir dönüm noktasıdır. Bizans ilahilerini kendine özgü doğaçlama diliyle yeniden yaratmış olduğu çalışma o dönemin en önemli müzikal keşiflerinden biri olarak değerlendirilir. The Independent’dan Andrew Clarke albümü “Gözalıcı ve gizemli, tıpkı eski zamanlardan kalma parıldayan mozaikler gibi” yorumu ile selamlarken albüm zamanla dünya çapında kendi türünde çok satan bir çalışmaya dönüşür.

Tsabropoulos solo çalışmaları Akroasis ve The Promise’in (2009) yanısıra kontrabas ustası Arild Andersen ve Amerikalı çok yönlü perküsyonist John Marshall ile birlikte kaydettikleri Achirana (2000) ve The Triangle (2004) albümleri de onun ne kadar usta bir piyanist olduğunun kanıtı gibidir. Özellikle Achirana albümündeki minimal ve duygusal müzikalitesiyle müzikte notalardan, teknik cambazlıklardan ve türlü ses oyunlarından daha önemli olan bir şey varsa o da müziktir mesajını veren sanatçı bu kayıdıyla da son derece olumlu eleştiriler almıştı. Tsabropoulos’un Alman çellist Anja Lechner ile birlikte kaydetmiş oldukları Chants, Hymns and Dances (2004) ve Melos (2008) isimli çalışmalarda müzikal anlamda çok farklı bir kimyanın ürünüdür. İki klasik müzik kökenli müzisyenin farklı sulara yelken açtıkları çalışmalar olarak da dikkat çeken albümler Tsabropoulos’un bir besteci olarak öne çıktığı albümler olmanın yanısıra 1980’lerde Keith Jarret’ında eserlerini yorumlamış olduğu Ermeni filozof – besteci G. I. Gurdjieff’in müziğini keşfettikleri çalışmalar olarak dikkat çeker…

Edebiyatçılar arasında dillere pelesenk olmuş bir söz vardır: “iyi öykücü, akıp giden zamanın ritmine onu durdurmadan kalemini uydurandır” diye. İşte bu sözden hareketle diyebiliriz ki Tsabropoulos’da usta bir öykücüdür. Ama onun öyküleri yazıya dair değil sese ve notalara dairdir. Piyanosuyla bir anda Bizans’dan Anadolu’ya oradan da cazın karmaşık armonilerine uzanı verir. Tüm bunları yaparken dinleyeni yüzyılllar öncesinin melodilerinde bir gezintiye çıkaran Tsabropoulos tıpkı usta bir öykücü misali piyanosunda kurduğu her cümlenin, her anın hakkını verir. Tsabropoulos müziğinde çaldığı notalar kadar çalmadığı notalarda anlam kazanır.

0 yorum:

Yorum Gönder